Köyden istasyona giden yol, eriyen karlarla diz boyu çamurdu. İki mızrak boyu yükselen güneş, tarlaları hala örten karların üzerinde pırıltılarla ve göz kamaştırarak yanıyor, fakat yoldaki pis su birikintilerine vurunca donuk sarı bir renk alıp boğuluyordu. Kocaman ve altı çivili kunduralarını çıplak ayaklarına geçirmiş olan küçük Hasan, sağ koluna aldığı güğümü, ara sıra dinlenerek sürüklemeye çalışmaktaydı. Bazan sol elindeki çinko ... Devamını Oku »
SON MEKTUP
Ey yar, bu mektubu aldığın demde Kara topraklara verdim kendimi… Her şey bana engel oldu alemde, Bir çoşkun nehirdim, yıktım bendimi. Benim gönlüm doğuşundan deliydi; Başka dünyaların saşkın seliydi… Bunun böyle olacağı belliydi… Her şey biter, sel yerine döndü mü… Dünya durmaz, bahar olur, kış olur, Belki senin gözün yaş olur, Ben garibim, benim gönlüm hoş olur, Sevdiklerim ayda yılda ... Devamını Oku »
KAĞNI
Bir tarla meselesi yüzünden Savrukların Hüseyin, Arkbaşı’nda Sarı Mehmet’i vurdu. Otuz evli köy birbirine girdi. Şaşırdılar. Herkes korku içinde candarmaların gelmesini bekliyordu. Halbuki karakol buraya altı saat uzakta idi; köyden kimse cinayet haberini götürmedikçe on beş gün bile uğramazlardı. Bu; köylünün aklına en geç geldi; ondan sonra köyün ihtiyarları kahvede Hüseyin’in babası Mevlüt Ağa’nın etrafına toplandılar. Sarı Mehmet’in bir ... Devamını Oku »