Son Haberler
Anasayfa / Etiket Arşivi: ömer seyfettin

Etiket Arşivi: ömer seyfettin

PİÇ

Ah Mısır! Bazı Türkler oraya eğlenmeye, hava değişimine giderler! Bilmem o hayata, o manzaraya nasıl tahammül ederler? Ciğerlerine milyonlarca verem mikrobu saldırmış üzgün ve halsiz yatan bir hastanın başucunda hiç eğlenilir, hiçbir yaralının akmış ve daha kurumamış kan selleri üzerinde badeler içilir, keyifler çatılır, naralar atılır mı? Ben, mümkün değil bir hafta oturamam. Geniş ve otomobil dolu caddeler, heykelli meydanlar, ... Devamını Oku »

MİLLETİNE ADANMIŞ BİR KİŞİLİK: ÖMER SEYFETTİN

                  İhmal ettiğimiz ustalarımızdan birisi de Ömer Seyfettin’dir. Her çocuğun yolu kaşağı öyküsüyle kesişmiştir. Ama ordan ötesi de sorunludur. İhmal, tam da burada başlar. Türk öykücülüğünün mihenk taşı olan usta, çok okunan ama yaşamı az bilinen bir kişiliktir. Niye böyledir, o da bir başka yazı konusu olmalıdır. 1884 Balıkesir-Gönen doğumlu olan Ömer Seyfettin, asker yazarlarımızdandır. Milleti için hem kalem, ... Devamını Oku »

ZEYTİN EKMEK

Vermeyince Mabut, neylesin Mahmut? Atasözü   Genç, beyaz, gürbüz kadın, tıpkı zalim âşığının hışmına uğramış evvel zaman cariyesine benziyordu… Soluk basma entarisi parça parçaydı. Gür, kıvırcık, kumral saçları, mermer kadar beyaz omuzlarına dökülmüş, celladını bekleyen bir masum gibi, derin derin düşünüyor; çürük kafesli, çarpık cumbadan sokağa bakıyordu. Zeynep Kâmil Hastanesi’ne inen bu yol pek tenhaydı. Komşu duvarların üstünden aşan bahar ... Devamını Oku »

PERİLİ KÖŞK

Sermet Bey döndü, arkasındaki bekçiye, – İşte bir boş köşk daha! Dedi. Küçük bir çam ormanının önünde beyaz, şık bir bina, mermerdenmiş gibi göz kamaştıracak derecede parlıyordu. Tarhlarını yabani otlar bürümüş. Bahçesinin demir kapısında büyük bir “Kiralıktır” levhası asılıydı. Bekçi başını salladı: – Geç efendim, geç!… Orası size gelmez. – Niçin canım? – Demin gösterdiğim evi tutunuz. Küçük ama çok ... Devamını Oku »

KAŞAĞI

AHIRIN avlusunda oynarken aşağıda, gümüş söğütler altında görünmeyen derenin hüzünlü şırıltısını işitirdik. Evimiz iç çitin büyük kestane ağaçları arkasında kaybolmuş gibiydi. Annem, İstanbul’a gittiği için benden bir yaş küçük olan kardeşim Hasan’la artık Dadaruh’un yanından hiç ayrılmıyorduk. Bu, babamın seyisi, yaşlı bir adamdı. Sabahleyin erkenden ahıra koşuyorduk. En sevdiğimiz şey atlardı. Dadaruh’la birlikte onları suya götürmek, çıplak sırtlarına binmek, ne ... Devamını Oku »