Son Haberler
Anasayfa / yazılarım / ÇEVRESİZSENİZ ÇARESİZSİNİZ

ÇEVRESİZSENİZ ÇARESİZSİNİZ

Pocket
Bookmark this on Google Bookmarks

 

                Çevre , insana rağmen olan bir gerçekliktir . Yani siz var olmadan önce de , çevreniz ve tabiat mevcuttu . Size rağmen de olamaya devam edecek bir çevreye dahilsiniz . Kısacası insan , hazır bir çevreye ve ona emanet edilen bir doğaya gözlerini açar . Yaşamak için iyi bir insanî ve doğal bir çevreye ihtiyacımız var . İnsanî çevremiz insanlardan kurulu ve tercih edilen bir çevredir . Oysa tabiî çevremiz seçemediğimiz ve özen göstermemiz gereken doğal çevredir . Yüz yılın sorunu , özen göstermediğimiz çevrenin artık yaşanamaz hale gelmesidir . Modern insan kaşa yapayım derken , göz çıkarır duruma düşmüştür . Bilgi ve sanayi toplumuna geçeceğiz derken , çevreyi yaşanabilir ve insanî olmaktan çıkarmıştır . Çaresiz bir şekilde de , dünyanın rotasız ve sahipsiz elden çıkmasına göz yumar hale gelmiştir .

Çevreye göstermediğimiz özen , artık bizi ve çocuklarımızı vuracak hale gelmiştir . Güzel Giresun ‘umuzun Tirebolu ilçe belediyesi bir afişinde , ne güzel belirtmiş : “Bir ağaç herhangi bir prensten daha soyludur…” Evet , kestiğimiz her ağaç , yaşam ve oksijenden eksik bir alan demek . Bunu biliyor ve buna rağmen kesmeye devam ediyoruz . Üniversitelerin korusunu , parkların bahçe ağaçlarını , bağları , orman alanlarını vs . kesmeye ve yakmaya devam ediyoruz . Bu ne barbarlık ? Mesele alan açmak ve güzel görüntüymüş ! Sevsinler senin görüntü güzelliğini , güzel gören güzel düşünür . Ağaca baktığında kesmeyi düşünenleri Allaha havale diyorum ! Bari sökün  de başka yere dikin  görgüsüz adamlar ! Doğanın insicamını bozmak , insanın tek başına başarabileceği bir şey değil ama , ağır ağır kıyameti çağırıyor gibiyiz . Tabiatta doğal olmayan tüm afetlerin arkasında bu çevre rezaleti yaşamlarımız var . Yıl başı için ağaç kesen kafalardan ne çıkar ?

Halbuki tabiata bakışımızı anlatan çok güzel bir geçmişimiz var . Siz tabiatı adam yerine koymazsanız , o , sizi hiç adam yerine koymaz . Felek ya da zaman , kaypak ve oynak olabilir ama , siz akılla tabiatı anlamaya ve sevmeye çalışacaksınız : “ Pek rengine aldanma felek eski felektir / Zira feleğin meşreb-i nâ-sâzı dönektir .” Ziya Paşa zamanın ve feleğin ikircikli halinden bahsetse de , biz zamanı ve yaşamı sevgiyle taçlandıracağız . Tabiatın bize ihtiyacı yok ama , bizim tabiata ve çevreye acaip ihtiyacımız var . O her ne kadar dönse de ! Şair Mehmet Başaran Ahlat Ağacı adlı şiirinde ne güzel anlatır ahlatın bize arkadaşlık etmesini : “Bazan öyle yakın geçer ki kayan yıldızlar / Halini soruverecekler sanırsın / Dağılır üstündeki yeşil sükût / Ümitle kımıldanırsın .” Çevresindeki ağacı ve yıldızları arkadaş gibi birleştiren ve konuşturan şair muhayyilesi ne güzel . Yani kırdaki ağacı dost bilip konuşmak bir başka incelik . İnsanı dinlendiren bir ağaç metaforu .

Ağaçları ve çevreyi hoyratça örseleyenleri hep şark kurnazı ekonomik kafalar olarak görmüşümdür . Ne diyor Marks: Kapitalizm gölgesini satamadığı ağacı keser . Aynen . Ağaçları ekonomik gören bir kafa , anamalcı bir kafadır . Oysa dinimiz , öleceğiniz son ana kadar fidan dikiniz diyor . Peygamberimiz Hz . Muhammet (sav ) : Hurma sizin halanız diyerek , gen yapısı insanla aynı olan hurmaya akrabalığımıza vurgu yapar . Ağaç sevgisini nerdeyse canlı ağaçlarla akrabalığımıza bağlarken , okul kapısında hoyratça ağaç kesen okumuşlara şahit oluyoruz ! Allah ‘ım aklımıza ve Müslümanlara mukayyet ol ! Amin . Çevreye ne kadar saygı ve sevgi duyarsak , o kadar insanî bir yaşantımız olur . Ataların mezarlıkları bile ağaç ve bitki cenneti gibiymiş . Bizim sokaklarımızsa , yapay lamba ve süslerle ağaçlandırılıyor . Ne günlere geldik !

Toplumsal benliğimizin çevreye olan duyarlılığı niye bu kadar aşınmıştır ? Bunun değişik ve piyasacı bir tarafı da var . Çevreye rant ve bina olarak bakan bir kafa yapısına doğru gidiyoruz . Osmanlı ev yapısı , bahçeli ve bağımsız bir yapıdayken , modern zamanların mimarisi , açık ve dar bir alanda konut yapısına doğru gidiyor . Dolayısıyla daha az ağaç ve süs bitkileriyle sınırlı bir yaşam alanı tasavvuru gelişiyor . Çevrenin müştemilatı artık insan değil , eşya oluyor . O zaman da çaresiz bir yaşam ortaya çıkıyor . Tabiatı gül ve bülbülle algılayan eskimez şiirimizin şairleri bu durumu görse neler yazarlardı ? İşte Yunus Emre ‘ den sufîce bir ağaç şiiri : Ağaç karır devrân döner kuş budağa birken konar / Dahi sana kuş konmamış ne güvercin ne hod turaç …/ Er sırrıdır sırrın senin er yeridir yerin senin / Ne yerdedir yerin senin sana sorarım ey ağaç .” Ağaç üstünden varlık ve ölümü çok güzel anlatan dizeler . Ağaçla konuşan ozan , onu , hayatımızın bir teşbih unsuru ve arkadaşımız olarak algılıyor . Çınarı sembol alan Osmanlıyı da hatırlayalım . Yani ağaç devlettir diyorum .

Yaratıcı , çevre , ağaç ve insan ilişkisini sufîce anlatan Sunullah Gaybî dizeleriyle bitirelim : “Bir ağaçtır bu Âlem /  Meyvesi olmuş Âdem /  Maksut olan meyvedir / Sanma ki ağaç ola .” Yaratıcıyı ağaç , insanı onun ürünü ve meyvesi gören dizeler , ne güzel bir dünyayı kavrama anlayışı . Alemi ağaç ve çevresindeki canlıları da meyve gören bir kafa , insana ve onun çevresine zarar verebilir mi ? Eskilerin âlem tasavvuru ve canlı sevgisi böyleydi . İnorganik insanın bunu anlaması biraz zor ! İnsanı tabiatta bu kadar merkeze koyan başka bir inanç sistemi var mıdır ? Meyvesiz ağaç neye yarar ? Yaradılanı severim , Yaradandan ötürü dizelerinin bir başka yorumu . Tasavvufçu inanışın çevre felsefesine ihtiyacımız var değil mi ? Daha yaşanabilir bir âlem düşüncesi için , çevreye ve insana saygıya ihtiyacımız var .

Günün şiiri : Gel yarim yeter bekledim / Gülü koklaya koklaya  / Gözlerime yaş ekledim /Seli koklaya koklaya “ Âşık Reyhani

İsa Çolaker

Hakkında admin

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Required fields are marked *

*