Yaz tatili ve kafa dinlemek için , Antalya yollarındayız . Eşim , bir kere de şu Konya ‘ da duralım diyor . Onun düşüncesine uyarak duruyoruz . Öğretmenevi , bavullar , garaj derken kenti gezme düşüncesi hasıl oluyor . Tanpınar ‘ ın Konya ‘ sını görmek benim için bir ödev olmuştu . Beş Şehir’ in birini daha görmek ne güzel ! Konya her yönüyle idrak edilmesi gereken bir şehir. Amasya gibi dingin bir şehirden sonra ; sakin, telaşsız, yemeyi , gezmeyi seven, hasılı hayattan zevk almayı bilen insanların olduğu trafiksiz bir büyük kente tanık olmak , ayrı bir tat .Tatil yolu üzerinde ve konaklaması kolay olması, beni ayrıca memnun etti . Kentte geçirdiğim iki günü , Konya’nın merkezinde gezilebilecek yerleri dolaşarak değerlendiriyorum . Ecdadın bir adım mesafeye sığdırdığı koca şehri, kültürel bir turlamaya tabii tutuyorum.
Alaaddin’den , Karatay ve İnce Minareli Medrese’ye , Selçuklu yapısı daha başka cami ve mescitlerden , Konevî türbesine ve bazı kitapçılara kadar varan bir yelpazede ayaklarıma kara sular ininceye kadar turluyorum. Bir an kitapçılara dalıyorum , eşimin telefonu beni uyandırıyor ! Namaz için uğradığım camiler bile , her biri yüzlerce yıllık ve insanı cezbedecek derecede bakımlı . İnsan yürürken yorulur mu ? Bu şehri gezerken , düz yollar insanı ayrı bir yoruyor . Ana bir gövde etrafına toplanan şehir , sanki bir tepenin civarındaki adalara dağılmış gibi. Gezerken , çevreye sormanıza bile gerek yok . Kent sizi taşradan alıp Selçuklu ve Osmanlı Konya ‘sına doğru götürüyor . Eşim ne kadar düzgün ve manevi bir kent tespitinde ne kadar haklı .
Tabii ki böyle bir gezi mutlak olarak Mevlânâ Celaleddin Rumi’den başlamalıydım. Hayâlimde ki ya da Mesnevî’deki , Mevlânâ’yı bulabilecek miydim acaba bu şehirde? Kalabalıktan çekinmedim desem herhalde gerçeği saklamış olurum. Ürkek adımlarla vardım Mevlânâ’nın huzuruna ya da Müze’sine. Her bir köşede bir grup insana bir şeyler anlatan birileri . Tam bir curcuna hali ve kalabalığın nobran duruşu . Hangi odacığa baksam bir telefoto kurnazlığı ! Her neyse… Müzeyi kabaca gezdikten sonra , içeriye yani türbeye geçiyorum. İsmini hatırlama imkânım olmayan onlarca çelebinin ardından heybetli bir sanduka ile karşı karşıyayım. Mehâbet hissi uyanıyor gönlümde. İçli bir fâtiha gönderiyorum Rûmî’nin aziz ruhuna. Ancak insanların sanduka etrafındaki tutumlarını paranteze alarak söylemem gerekir ki, bu heybetli sandukanın etkisi Konevî’nin türbesini gördükten azaldı gönlümde. Oradaki dinginliği /gönül huzurunu Mevlânâ’da bulamadım ! Belki de sınırsız ve sorumsuz kalabalıktan olsa gerek !
Elitist bir tarikat olan Mevleviliğin insana yaptığı yatırımı görmek için , Mevlana ve ahfadını görmekte ayrı bir yarar var . Sıra sıra sandukaların yerde ve ayaktaki hali insana bir öte fikri zerk etmiyor değil . Anlayana ve duyumsayana göre , çok ders alınacak bir mekan izdüşümü var . Odacıklara dağılmış ruhlar , küçük mezarlar , havuz , çeşme müştemilatıyla bir öğreti mekanı olan ortam ; tam bir ruh dersi amfisi gibi . Kendini ve sufileri arayan gönüllere , Mevlana ve erenler , şifahane gibi duruyor . Hangi Konyalı bu değerli yapıdan ve ürettiği manevi ortamdan gurur duymaz . Kentin tümüne bu hava sinmiş desem yeridir . Bir de şu görmemiş flaşları patlamasa ! Kentin yüksek sanayileşmesi bile bu gerçeği örtememiş .
Mevlânâ’dan çıkınca sokak aralarına dalıyorum. Sokak dilini ve anlatımlarını seven birisi olarak , kendimi sokağa emanet ediyorum . Çünkü , şehirler ara sokaklarıyla konuşur çoğu kez insanlara. Her yanından tarih damlayan bir şehirde olduğumu bir kez daha anlıyorum Konya’da. Türbeler, mescidler, restore edilen onlarca mekan vs. dolaşıyorum . Kenti ortalayarak ikiye bölen Alaaddin Tepesine doğru yürüyüşe geçiyorum . Yeşilırmak kıyısını mesken tutan Osmanlı ve Selçuklu yapıları gibi , ecdat , Konya ‘ yı bir tepenin etrafına yerleştirmiş . Bugün de böyle . Trenler , parklar , camiler , çeşmeler vs . tüm tarihi yapı görkemiyle sizi kuşatıyor . Evliya Çelebi okumalarımla geziyorum şehri . Restöre edilen ecdat eserleri ve onların yenilenmesi şehre ayrı bir güzellik katmış . Tarih yağması yapıp , Anadolu ‘yu müze yapmak istemeyen köhne düşüncelere inat , şehirlerimizi ruhuna uygun yenilemeye devam etmeliyiz . Amasya ‘ da bu tarihi başarı yakalanmıştı , Konya’ da da olmuş .
Antalya ‘ ya ya yönelmek için Toroslar yoluna çıkınca , şehre bir tepeden bakıyorum . Antik Meram bağları ve Konya etli ekmeği eşliğinde yediğimiz öğle yemeği sonrası , ver elini Antalya diyoruz. Atalarımız boşu boşuna gez dünyayı gör Konya ‘ yı dememiş . Gerçekten de taşların bile konuştuğu bir kenti anlamaya ve anlatmaya çalıştım . Sizi Tanpınar eşliğinde bir Konya gezisine davet ediyorum .Önce Beş Şehir ‘ i okuyoruz , sonra , Konya bölümleri eşliğinde şehri geziyoruz . Ben yaptım ve çok güzel oldu . Tıpkı Özkan Yalçın ‘ ın Yedinci Şehri ‘ ni okuyup , Amasya gezisi yapmak gibi bir şey! Haydi Konya ‘ ya !
İsa Çolaker